Pus'


                     
        "Bu hikaye ne zaman ve nerede başladı bilmiyorum. Tek bildiğim birdenbire içine sürüklendiğimdi. En başından sonuna kadar pusluydu her şey. Kendimi belirsizlikler denizinin içinde bulmuştum bir anda. Hayatımın bu kadar değişeceğini, zarar göreceğimi bilmeden koşmuştum ardından.Bir yaprak gibi savrulmuştum rüzgarında. Şimdi her şeyin sonundayım. Karanlık bir yerde, yalnız başıma kararlarımın sonucunu yaşıyorum.Herkes, her şey ardımda kaldı. Ne yapmalıyım bilmiyorum, nereden başlamalıyım bilmiyorum. Tek bildiğim ondan olabildiğince uzaklara gitmek istediğimdi. Belki yurt dışına kaçardım. Ya da küçük bir deniz kıyısınındaki kasabaya. Kimsenin beni tanımadığı yeni bir yol çizebileceğim bir yereydi bu yolculuk. Sarmam gereken yaralarım, onarmam gereken bir kalbim vardı. Bundan sonraki kararlarım ve davranışlarım sadece kendim için olacaktı, bir başkası için kendimi harcamayacaktım. Sevmenin bu kadar acı bir duygu olduğunu bir daha tecrübe etmeyecektim. Kendime verdiğim en büyük sözümdü bu.


----- 1 yıl sonra----


  Ilık rüzgar efil efil suratıma doğru esiyordu. Yüzüm evim olarak benimsediğim ufak kasabaya doğru dönüktü. Tepeden ne kadar da güzel görünüyordu her şey. Sevmiştim burayı, insanlarını ise daha çok. Hepsi kendimi bulmamda yardımcı oldular bu kısa zamanda.Her anımın tadını çıkararak aşağıya, evime doğru yürümeye başladım. Huzurluydum, içimdeki pus dağılmaya başlamıştı artık. Kendime güveniyordum, hissedebiliyordum artık. Bazen bazı şeylerin özlemi ağır gelse de yaşadığım acılar her şeyi sıfırlıyordu. Evimin sokağına girdiğime iyice huzurla doldu içim. Her yer rengarenkti, çiçeklerle doluydu. Gördüğüm herkese selam verdim,ayaküstü sohbet ettim. Belki de eve uğradıktan sonra burada edindiğim en yakın arkadaşıma giderdim, beraber birer kahve içer biraz da kıkırdardık. Eve girdikten sonra etrafı toplamaya, yeniden düzenlemeye başladım her şeyi. Camları açtım, tertemiz havanın içeri dolmasına izin verdim. Çay demledim hatta kek bile yaptım onca şeyin arasında. Sonra karar değişikliğiyle arkadaşımı bana çağırdım. İkimize bahçede ufak bir sofra kurdum,bahçeyi ışıklandırdım . Gecenin bir saatine kadar orada onunla bir sürü şey hakkında konuştuk. Ama en önemli konumuz aşktı. İnancımın kalmadığı tek şey hakkında o kadar masumdu ki düşünceleri. Oysa bir bilse neler çalıyor insandan o aşk denen hastalık. Dediği her şeye gülümseyerek olumlu cevaplar verdim aynı o içimde kaybolup yiten saf kız gibi. Keşke benim de umudum olsaydı tekrardan aşka. Belki aşka olan inancımı bir fırtına ortasında yitirmeseydim umudum olabilirdi hala. Ondan sonra başkasını sevemeyeceğime eminim ama o gelse bir daha eskisi gibi onu da sevemeyeceğime de emindim. Çok büyük bir çıkmaz içerisindeydim bu konuda.

   Dalgın dalgın bahçeyi toparlamaya başladım. Tabakları, bardakları götürdüm, yıkadım kaldırdım. Onca şeye rağmen uykum gelmemişti hala, garip bir huzursuzluk vardı içimde anlamlandıramıyordum. İnce bir hırka ve elime geçen ilk kitabı alarak bahçeye çıktım. İyice yerleştim koltuğun üzerine ve okumaya başladım kafamı dağıtırım umuduyla. Kitabın arasından bir fotoğraf düştü kucağıma hiç beklemediğim bir anda. Fotoğrafta o ve ben vardık, gülüyorduk, mutluyduk. En önemlisi saf ve masumduk, her şey çok güzeldi en başında. Gözümden bir damla yaş süzüldü beklemediğim bir şekilde. Fotoğrafı ters bir şekilde masaya koyup devam ettim kitabıma. Artık ne üzülebilir ne de ağlayabilirdim, buna izin vermiyordum. Gün doğmaya yakın kitabı bitirdim. Gözlerim daldı kapıya. Sanki biri gelecekmiş gibi. Ortalık iyice aydınlanmaya başladığında birisi geldi de. İlk başta tanıyamadım, yabancı geldi bana. Sonra kapıdan içeri girdi. Gelen O'ydu. Geçen onca zamandan sonra, hiçbir şey olmamış gibi karşımdaydı. Ayağa kalktım, hiçbir şey diyemedim. Sadece kitlenip ona baktım. Hiçbir şey yapamadım, kızamadım ona. Oysa neler neler söyleyecektim, bağırıp çağıracaktım yüzüne. Yapamadım. Gözlerine kitlendim kaldım yeniden..."












Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mai'